Bu haftaki sohbet konumuz Kurtuluş savaşımızın temel konusu olan Misakı Milli konusunda olacaktır. Bu bir hukuk mücadelesidir. Başlayalım. 30. Ekim. 1918 tarihinde Mondros ateşkes antlaşması imzalandı ve Osmanlı imparatorluğu teslim oldu. Devletler hukukunda savaşan iki devlet çatışmaları bitirmek için önce ateşkes antlaşması imzalarlar. Askerler bu antlaşma imzalandıktan sonra oldukları yerde kalırlar ve silahlar susar. Daha sonra savaşan devletler arasında barış antlaşması imzalanır ve yeni sınırlar belirlenir. Ordular bu yeni belirlenen sınırları göre yer değiştirir. Ateşkes antlaşması ile barış antlaşmasının arasındaki sürede hiçbir faaliyet yapılmaz. Her iki tarafın orduları bulundukları yerlerde beklerler. Devletler hukukunda genel kabul budur. Fakat Mondros ateşkes antlaşmasında sözde bir 7. madde vardır. Bu maddeye göre İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri yerlere asker çıkarabileceklerdir. Oysa yenilen Osmanlı Devletidir ve bu devletin topraklarında İtilaf devletleri için ne tür bir tehlike olacak ta bu devletler savaşa devam ederek istedikleri yerleri işgal edeceklerdir. Bunu direnen Osmanlı orduları ise antlaşmayı çiğnemiş sayılacaktır. Bu tam bir çelişkidir. Bir çifte standarttır. Bir ulusun onuru ile oynamaktır. Mondros ateşkes antlaşması imzalandıktan sonra 3 Kasım’da İngiliz ordusu Musul’u işgal etmiştir. Oysa bu ordunun olduğu yerde kalması gerekirdi. Yine İtilaf donanması Çanakkale boğazını açtırarak İstanbul önüne gelmiş kenti abluka altına almıştır. Bu da antlaşmaya aykırıdır. İtilaf donanmasının ancak barış antlaşması imzalandıktan sonra eğer boğazları alırsa Marmara’ya çıkması lazımdır. Yine pek çok kentimize İtilaf orduları Mondros ateşkes antlaşmasının aleyhine asker çıkarmışlar ve yer yer işgal denemelerine başlamışlardır.
Hele hele 15. Mayıs. 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir’e çıkıp işgal etmesi Mondros ateşkes antlaşmasının tamamen ihlali demektir. Yunanistan Osmanlı’ya savaş ilan etmeden İzmir’e asker çıkarmış ve işgal etmiştir. Bu tür uygulamalar Mondros antlaşmasının İtilaf devletleri tarafından tanınmadığını gösterir. Osmanlı’nın Meclisi Mebusan’ı ise 1918 yılı sonunda süresi dolduğundan kapatılmış ve seçimler yenilenmemiştir. Ülke tekrar monarşik bir yapıya bürünmüştür. Mustafa Kemal Anadolu’da dolaşırken bu durumun vehametini dile getirmiş ve seçimlerin hemen yenilenerek meclisin açılmasını istemiştir. Anadolu’nun bu baskıları karşısında İstanbul hükümeti 11. Eylül. 1919 tarihinde seçimleri yenileme kararı almıştır. Seçimler kasım ayı içinde yapılmış ve genellikle Müdafa-i Hukuk cemiyetlerinin gösterdiği adaylar seçilmişlerdir. Seçilen bu mebuslar Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal ile görüşmüşlerdir. Burada Mondros ateşkes antlaşmasının sınırlarının hukuki sınırlar olduğu dile getirilmiş ve bu sınırların milli sınırlar olduğu kabul edilmiştir. Meclisi Mebusan 12. Ocak. 1920 tarihinde İstanbul’da toplanmış ve gerekli kurullarının seçimini yapmıştır. Mecliste Felahı Vatan isimli bir grup kurulmuştur. 28. Ocak. 1920 tarihli oturumda Misakı Milli gündeme getirilmiş ve kabul edilmiştir. Misakı Milli Mondros ateşkes antlaşmasının sınırlarının hukuki sınırlar olduğu ve bu sınırların İtilaf devletleri tarafından ihlal edilip ülkenin yer yer işgale uğradığı ve bu işgallerin hukuksuz olduğu belirtilmiştir. İtilaf devletlerinin hızla Mondros ateşkes antlaşmasının sınırlarına çekilmesinin gerektiği ilan edilmiştir. Misakı Milli 17. Şubat’ta kamuoyuna ilan edilmiştir. Bu durumu öğrenen İngiltere çok kızmış ve bu kararın geri alınmasını istemiştir. Meclis bunu ret edince 16. Mart. 1920 tarihinde fiilen İstanbul’u işgal ederek meclisi basmış ve kapatmıştır. Yakaladığı mebusları Malta adasına sürmüştür. Bunun ardından 11. Nisan’da yeni seçimlerin yapılacağı ve seçilecek yeni meclisin Ankara’da toplanacağı duyurulmuştur. Ardından yeni seçimler yapılmış ve yeni seçilen meclis TBMM adıyla 23. Nisan. 1920 tarihinde Ankara’da açılmıştır. Bu meclis Mustafa Kemal’i başkanlığa seçmiştir. TBMM Kurtuluş savaşı süresince Misakı Milliyi savunmuştur. Bugün hala Türk ulusunun gönlündedir. Maalesef bu sınırlara hala ulaşabilmiş değiliz. Saygılar.